Bataklıklarda bİten nİlüferler ya da yenİ fİlİzler
Bataklıkların nemli ve karanlık derinliklerinde, bir yaşam döngüsü başlar. Bu şiirsel yaşam, maviliklerin içinde hayal edilen döngüsellik kalıcı mıdır kritik soru burada başlar. Eskişehir’in göbeğinde akan Porsuk Çayı, bir zamanlar duru bir su olmasından sonra çevresindeki fabrikaların atıkları ile rengarenk aktığı ve zaman içinde boz bulanık, gri ve yeşilin sarmaladığı yer yer bataklıkları andıran tuhaf bir görünüme dönüşmüştür. İşte bu, su canlılarının ekosistemlerin çöküşü ile, tüm hassas dengeleri alt üst eder. Bir zamanlar hayat dolu olan bu habitatlar, zaman içinde tanımsız ve anlamsız susuz bir ölüm tarlasına dönüşür. Ancak doğa, her zaman yeniden doğuşun peşindedir; kaosun içinden yeni yaşamlar da kaçınılmaz biçimde filizlenir.
İrem Apak’ın “The Stream Whispers Run/Koş Diye Fısıldıyor Dere” adlı sergisinde ekosistemlerin çöküşü, yalnızca fiziksel alanları değil, tinsel dünyalarımızı da zaman içinde etkiler, zehirler. Apak, “The Stream Whispers Run/Koş Diye Fısıldıyor Dere” sergisinde yer alan video, heykel, yerleştirme, cam ve tuval gibi plastik ve dijital disiplinlerde ürettiği eserlerinde organik ve inorganik varoluşlar çerçevesinde yapay bir faunayı yeniden canlandırır. Bu fauna kırılgan bir yaşam alanı ve keskin bir yıkımın izleri ile birlikte olası bir yeniden doğuşun da izlerini sürer. Belki de biten şeylerin ardından yeni bir yaşam alanına geçiş, zorluklar ve mücadelelerle doludur. Bir su canlısı, bataklıkların güvenli ortamından yeni bir dünyaya adım attığında, habitatın gücünü ve yeni dünyalara adaptasyonun önemini kendi sezgiselliği ışığında yeniden kurgular.
İklim ve ekolojik değişkenlikler, canlıların metamorfozlarını ve genetik değişimlerini tetikler. Bu süreç, doğanın kontrastlar ve uhreviye içindeki yaratıcı ve yıkıcı gücünün bir yansımasıdır. Yeni türler, bu değişimlerin sonucunda ortaya çıkar; her biri, kaosun içinde bir düzenin anahtarını bulmaya çalışır. Sudan, bataklıkların karanlık sularından yükselen yeni yaşamsal döngüler yeni ve bilinmeyen bir ev arayışının temsilidir aynı zamanda. Bu yeniden doğuş, yaşamın karmaşıklığını ve direncini de yansıtır; üstelik her kriz, yeni bir başlangıcın da habercisidir. Bütün bu bozulan ekolojik döngüler karşısında yeni faunalar yaşamın kırılganlığını ve asla vazgeçmeyişine dair gücünü de gözler önüne serer.
Nihayetinde İrem Apak’ın “The Stream Whispers Run/Koş Diye Fısıldıyor Dere” sergisi ekolojik bir değişimin, bilinmeyen döngüsünde yeni türlerin oluşumu, biten ve başlayan olasılıkların karşıtlıkları olarak kaos içinde bir düzenin izlenimi olarak karşımıza çıkar. Kakofoni ve düzenin iç içe geçtiği ihtimallerde bir bataklığın yüzeyindeki Nilüfer gibi karşımıza çıkar tüm yanılsamalar. Dibi derin ve görünmez sular, yeni yaşam alanına giden bir küçük karabalık larvası ya da yaşam savaşı veren bir minik filiz.
Sergi metni ve küratöryel danışmanlık: Melike Bayık